Blogger Template by Blogcrowds.



Evveeeeeet, yepyeni bir enginar ile karşınızdayım. Blogun adını enginarlı bir halt koysam aslında fena olmaz galiba. Şu aralar kafayı enginara takmış durumdayım. Lakin hala bu işin zirvesine oturtmayı düşündüğüm tarifimi uygulamak için, burada en az 5-10 tarif yazacak gibiyim.

Bu enginarın adını ne koymalı? Bruce Efendi Usulü Kestaneli Enginar Strogonof. Nasıl isim? Kısaca baş harfleri alıp, BEUKES, diyorum buna da... Bruce Efendi her zamanki gibi çevremde aç gözlerle gaklarken yaptım bunu. Zira hep diyorum, benim kedim miyavlamaz, gaklar. Gaaaaak...

Leopold von Acımasız Bruce Efendi
Aslında şanssızsınız, çünkü en özene bezene yapmış olduğum en baba enginar yemeğini fotoğraflamadım. O nedenle tekrarı için bekleyeceksiniz bir müddet daha. Gelelim Beukes yapımına:

Geçen tarifimizde olduğu gibi, ölçü, ölçek vesaire listesi yok. Yazının içinde olacak. Evvela marine işlemimizle başlıyoruz bu yemeğe. Günün erken saatlerinde 3 dakikayı alacak bu işlem ile, akşamki yemeğe kadar iyice marine olacak bizim bu mekanizma (yemeğe mekanizma diyen bir arkadaşım vardı). 

Antrikottan yapılmış stragonof dayılardan yaklaşık 70-80 gramı işimizi görecek. Bu dayıyı ben kapaklı seramik kapta olmak üzere, deniz tuzu, taze öğütülmüş karabiber, zeytinyağı, sarımsak, biberiye ve geçen tarifte de bahsettiğim sumak ekşili sosa bulayıp karıştırıp, ağzını kapatıp veriyorum dolaba. Sumak ekşisi içerisinde tatlı bir de şurup içerdiğinden (glikoz şurubu) tavada karamelize olacak bir neden veriyor bize bu arada. Çaktınız mı köfteyi?  Köftehorlar sizi... Az böyle şeylere dikkat edin yahu. Neticede burada yukarıdan aşağıya sırasıyla, karamelize edilmiş(sumak ekşili sos)/çektirilmiş(balzamik sirke), işlenmiş(nar ekşisi) ve doğal bir ekşi(limon) sistemi kuruyoruz.



Sonra bekleyelim akşam vaktini ki, yemeğe yapmaya bir bahanemiz olsun. Akşam oluyor, güneş yavaş yavaş iniyor falan filan. Edebi yeteneklerimi burada, hele ki şiirsel konuşmalarla falan asla rezil edemem. Şiir sevmem, seveni de sevmem. Neyse, Şimdi ne yapıyoruz? İki haşlama işi yapıyoruz: Birincisi şu vakitlerde artık antik kalıntılarını tezgahlarda bulabileceğiniz kestane. Elimin içine ancak sığdığı minik tencerelerime bayılmam için bir sebep daha.



Ardından limon eşliğinde enginar dayıları da, kendi damak ve doku zevkimiz kararınca haşlıyoruz. 



Enginar dayılar ve kestane yeğenler haşlanadursunlar, ben kenarda bir tavada ince doğranmış patlıcanı zeytinyağı, tuz ve karabiber eşliğinde soteliyorum iyice. Neden yapıyorum bunu? Her zamanki gibi, enginarın yanına yancı lazım.



Şimdi bu arkadaşı, kırmızı biberleri doldurmakta kullanacağım sayın "enginar yanında içi doldurulmuş biberperverler." Onun için bir miktar el becerisi isteyen bir şey yapmanız lazım. Biberlerin sapını tam koparmadan için boşaltabilmek bu da. Çok gerekli mi? Değil, lakin bir noktada "artizliğe" işi vurmam lazım, huyum kurusun.


Şimdi, bunun içini sadece patlıcan ile doldurmayacağım elbette. Bakın bu anın yapılış fotoğraflarını çekmedim, o kadar da uzun boylu değil. Sonucun fotoğrafını göreceksiniz. Yapılacak iş sadece şu, çok basit: Bir miktar beyaz peynir üzerine, pul biber, susam, fesleğen ve pişmiş patlıcanı iyice doğramak suretiyle elde ettiğimiz patlıcan apareyi eklenir, çatalla iyice ezilir. Tercihe göre, közlenmiş patlıcan da uygun, ama o vakit de bir miktar zeytinyağı eklenmesini tavsiye ederim. Biliyorum iğrenç bir görünümü var. Ama tadı şahaneissimo...


Bu apareyle biberleri dolduruyoruz. Zor iş tabii, ama yaparsınız. Aslansınız, kaplansınız. Ben öyleyim ki yaptım. Hem evde bir minyatür kaplan beslediğim için, kendimde vücuda gelen bir kaplana da alışığım.



Bu arkadaşı, yemeğin bitme hızına uygun bir vakitte mikrodalgaya atıp (800W - 4-5 dakika) ısıtmak kafi. Zamanı gelince yaparız, acelesi yok. Bu arada enginar dayılar ve kestane yeğenleri unutmayın. Kestane yeğenleri unutsanız da olur, ne kadar yumuşak, o kadar iyi bizim için. Tamam, onları çıkarın şimdi. Enginarları ters çevirip suyunun sızmasını beklerken, kestane kabuklarını soyuyorum. Soymak, mutfakta önemli bir eylemdir. Soydum. Eeee? Soyduktan sonra bir havana alıyorum, eziyor da eziyorum. Nar ekşisi (nar ekşili sos değil) ekliyorum, bir tatlı kaşığı da zeytinyağı, iyice karıştırıyoruz bunu. Doğru tahmin, enginarın üzerinde bir katman olacak bu arkadaş. Fotoğraftaki gibi aynen. Kendisi şahsi icadımdır. Patentsizdir, kullanabilirsiniz. 


Bundan sonrası, oldukça farklı usullerde de yapılabilecek bir bütünleşik soteleme işlemi. Ben kendi damak zevkim usulü yapıyorum bunu tabii ki, size soracak olsam, ben okuyor, siz yazıyor olurdunuz bu tarifi. Evet, içimde bastırılamaz bir ukala  dümbeleği var. Önce balzamik sirkemizi çektiriyoruz. 



Ardından, mor soğanları doğrama tahtasında hızlıca minik minik doğruyorum. Bıçak kullanma sanatı vol. 1. Bunu hatmedin. Nereden bulursanız bulun yahu, her şeyi benden beklemeyin, ayıptır. İşte, zeytinyağıdır, soğandır, tuzdur, zaten pembe soğanlar, pembeleşse ne olacak, pembeleşmese ne olacak, demiyoruz, tavada yardırıyoruz. Küp küp doğranmış mantar da eklenecek haliyle. Maalesef hiçbir yerde bugün istiridye mantarı bulamadım. Kestane mantarı da bulamadım. Mantara hakaret abidesi olan kültür mantarı ile devam! Suyunu salacak mantar, bu suyu çekene kadar bekliyoruz. Yoksa, az sonraki strogonof mekanizmasını sert bir şeye dönüştürür mazallah, istemeyiz bunu. Bu arada strogonof ismini, sadece şeklinden ötürü kullandığımı hala fark etmeyip, artizliğin dozunu yukarı çekenlerle de çıkışta bir görüşelim.



Suyunu çekince iyice, bu mekanizmaları ekliyor, kısa süre, yüksek ateşte soteliyoruz. Malum yımışak yımışak kalmalı, sertleşmemeli. 



Bundan sonrası servis. Her ve her zamanki gibi kendimden daha yaşlı tabağı önceden hazırlamıştım. Aaaa, söylemeyi unuttum. tabağa yuvarlak bir tel peynir yeri yaptım, aşiyan misali. Enginarı bunun ortasına koyuyorum. Üzerine bu tavadaki arkadaştan koyuyorum enginar dayının ve onun üzerine yine bu peynirden, bir kısmı eriyecek tabii. Üzerine pul biber ve dereotu serpiyorum. Tabağın diğer cenahına karışık yeşillik koyup, ortaya mikrodalga fırından çıkma doldurulmuş biberi alıyor ve nazenin bir eda ile kendisini doğruyoruz. Bu da keskin bir bıçak ve yetenek ister tabii.

Son hali bu olan yemeğimizi, afiyetle mideye indiriyoruz. Şaka maka, iki porsiyon yemek suretiyle, kendimi aşıyorum:



Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa