Blogger Template by Blogcrowds.

yeni blog

barcelona'da yaşamaya başlamışsın. önündeki süre bir daha bu günü görmene yetmeyecek tekrar gelmezsen. be adam, be sığır, ulan öküz aleyhisselam, ne demeye fotoğraf makineni yanına almaz da telefona muhtaç kalırsın?

şarj bitene kadar çekebildim birkaç şey tabii ki. bir tanesi zeynep kalemperver için ekstra bir post konusu olan ama henüz bitmemiş bir postun mekanını da içermekte...

daha cafcaflı olanlar ve ekstralar için: http://instagram.com/jlpelikan













posted from Bloggeroid

going soon

çılgın bilim adamı olma hayalimin ikinci durağı için, going soon - universitat autònoma de barcelona:


Argentum

Başkentinin adı, Güzel Havalar. Adını gümüşün Latince halinden, Argentum'dan alan bir ülkedir orası, Arjantin. İspanyollar, Siera de la Plata efsanesi yaratacak kadar düşkündür gümüşe o topraklara ilk ayak basıp damarlarını kesmeden önce de.*

Tuhaf bir kıtaya dönmüştür Güney Amerika. Afrika'dan getirilen köleler, Latinlerin, Amerika: Acı Vatan, hesabı yola koyulanları, Portekizliler, İspanyollar, köleler, insanlar, insan yerine konmayan insanlar, insanlar... 

Kültürel bir karışımın oturması, çok uzun asırlar ister belki de, ama orası farklıdır biraz. Portekizlilerin Afrikalı kölelerden olma çocukları, Ronaldinho'nun, Pele'nin atası oldular, Bolivya doğdu, Peru doğdu, Brezilya doğdu...

Ama adını gümüşten alan bir devlet daha doğdu. Üzerindeki yerelliğin dümdüz edildiği topraklar... Gelenlerin kültürüyle beslenirken yeniden, onları da beslediler. Bir yere gidildiğinde, asla iyilik götürmez milletler. Almak için gelirler, geride enkazlarını bırakır ve giderler. Enkaz dirilir, ancak belini bir türlü doğrultamaz. Kültürü de enkazdan doğar.


Tangonun izbe meyhanelerden, kerhanelerden çıkışı da bundandır. Sadece almaya gelenlerin uğradığı limanların, yolların kenarlarında doğar. Her zaman aşkı kılıf olarak kullanmamız gibi, bahsedildiğinde aşk ve tutku ile kılıflanan tangonun çıkışı, daha özdür, daha içgüdüseldir, daha yalındır. Avrupalıların sadece el ve omuz temasıyla yaptığı danslara inat, her uzuvla karşıdakine dolanılan bir dans çıkmıştır oradan. Bir dans varsa, elbet ki müziği de, ritmi de olmalıdır.

Ruhu öldürülmüş bu topraklar, kendine enkazlardan parçalar dikerek, yamalı bohça bir ruh oluşturur ilk başta. Dünyanın bu itilip kakılan bölgesi, tıpkı kendi gibi bir enstrumana kucak açar. Almanya'da ortaya çıkıp, yalnızca cenaze merasimlerinde kilise orgunu taklit eden ve itilip kakılan bandoneon.

Piazzollaların Astor Efendi ve bandoneonu
Doğduğu gümüşlü şehirden iki yaşında ayrılır babasıyla Piazzollaların Astor. Dünyanın yeni merkezindedir, New York. Babası berberdir, saç kesimlerinde makası bizim berberler gibi ritmik şaklatır mıydı bilinmez ama, küçük Astor'un eline bandoneon geçmiştir bir kere. Dünyanın bu çalması en zor enstrumanını memleket hasretiyle, belki de kan çekmiştir, eline alarak New York sokaklarında fink atarken, yanında ip atlayan, antreman yapan, kendinden büyükleri dövmekle övünen Rocky Marciano vardır. Belki de ikisinin de ileride dünyanın zirvesinde yer alacak olmaları, ritm-i hayatı beraber keşfetmiş olmalarındandır. Kalan tüm ritmsiz arkadaşları o kadar azılıdırlar ki, çoğu Alcatraz'da yitip gider.

Piazzollaların Astor'un çocukluk arkadaşı Marcianoların Rocky , Stallonelerin Sylvester'a ilham vermiştir.
Gel zaman git zaman, bandoneonu öyle bir öttürmüştür, Arjantin bozkırlarından öyle tango bozlakları çalmaya başlamıştır ki Astor, efsanevi bir bestecinin bu melodileri kilometrelerce öteden duyduğu anlatılır: Carlos Gardel.

Astor Paris'te
Arjantin'in tüm zenginliklerini sömüre sömüre semiren Avrupa, bu genç yeteneği de anında kendi saflarına katar Gardel sayesinde. Piazzollaların Astor, demir iskeletin altında şarap içerken, bir yandan müziğin her halini öğrenmeye başlar. Ama memleket hasreti onu sarmalamıştır bir kere. Hatırlamak için günlerce uğraşıp hatırlayamadığı Gümüş ülkeye döner. Artık Güzel Havalar şehrindedir.

Çok yer gezmiş, çok ustayla çalışmış, yeri gelmiş düğünlerde hatun keserken artistik hareketlere girişmiş, ancak eline aldığı tangoda gerçek bir müzikal devrim yapmıştır Piazzollaların Astor: Nuevo Tango.

Vivaldi'ye Nazire olarak dört Porteno yazmış, kimbilir hangi kadın terk edince Oblivion'u ağlamış, babasının ardından Adios Nonino ile yas tutmuş ve dünya üzerindeki gelmiş geçmiş en muhteşem yapıt olan Libertango'yu yaratmış...

Sadece Libertango 600 kadar albümde yer bulur.

92'de, Güzel Havalar şehrinde ölür.





Ek: Carlos Gardel ve efsanevi bestesi Por una Cabeza ve Libertango'nun Grace Jones halini evvelden yazmış idim. Aslında Piazzolların Astor dayı için, doğum gününden sekiz gün sonrasına denk gelen bugün 30 sayfa yazılır da, üşengeçlik azizim, üşengeçlik.

* Latin Amerika'nın Kesik Damarları - Eduardo Galeano





muğla

"çılgın bilim adamı olmak" hayalimi gerçekleştirmek üzere, yeni mekanım, muğla sıtkı koçman üniversitesi'ne hoş geldim...


Önceki Kayıtlar