Blogger Template by Blogcrowds.

Enginar...



Evvvvvvvvveeeeeeeeeeet, bugün burada bir yemek tarifi yazmak istiyorum. 

Neden peki?

Ne bileyim!

Yemeğimizin adı ne peki? Açıkçası bir adı yok, zira uydurdum, yaptım ve de yedim. Yine de bir isim verme ısrarı sürerse, kedimin adını veriyoruz ona tabii ki: Enginar A la(le) Bruce -bir isim anası var, bu isme itirazları ona yönlendiririm, acımam-.

Ölçü, malzeme listesi gibi şeyler boş işler. Yaparken yemeği fotoğrafladım. Neden? Buraya koymak için.

Kendi kendime soru sorup, kendim cevaplama metodunu burada terk ediyorum ve başlıyorum anlatmaya:

Evvela bu Ankara'da bulunan yer vardır ama, bizim Esat'ta adamakıllı bulunabilecek enginarın yaprakları, sapı temizlenmiş oluyor. "Kendin eline alıp uğraşmıyorsun" kolaylığı ile "belki ben o kısımları da tutacağım allallaaaa" ikilemleri yaşatmıyor değil tabii.

Evvela enginar arkadaşı pişirmekle işe başlıyoruz. Lakin bir farkla, enginarı kırmızı pancarla haşlıyoruz burada. Bu sayede hem pembemsi bir renk alacak, hem de pancarın verdiği tatlımsılık -içine nüfuz edemese de- hoş bir detay oluyor. Limonla haşlanırsa, rengi öldürüyor, bu da bir detay olsun. Öğütülmemiş deniz tuzu  da(bundan sonra sadece tuz olarak bahsedilecektir), fotoğrafta seçilen partiküller...



Enginar için, umumiyetle pişme süresinden bahsederler. Lakin en iyisi kendi süreni belirlemek. Adam sanayi tipi ocakta yaparken, ben setüstünün orta gözünü kullanıyorum. Daha evvelki tecrübelerimden bildiğim ve diriliğini muhafaza etmesini sağlayacak olan 25-30 dakika benim işimi görüyor.

Gelelim enginarın içine ne koyacağımıza:  Dondurulmuş garnitür olduğunu hatırladığım için dolapta (Superfresh), ona, bir miktar kerevizi daha ufak doğrayıp, iki yaprak ıspanağı da ince ince doğrayarak ekliyorum. Az miktarda Riviera zeytinyağı ve çok az tuzla soteliyor, ıspanaklar ölünce bir tabağa alıyorum.




Buna bir de yancı lazım. Tabakta kabak gibi tek başına enginar kalmış yapmıyoruz burada. Bu yancıyı da, az evvelki sotelediğimiz tavayı kullanarak yapıyoruz. İstiridye mantarı (dikkat, çok kırılgandır) ve kırmızı biberi cülyen (düzeltmeyin, cülyen dediysem cülyendir. Değil mi Cülyet?) doğruyorum. Biberden üç adet de halka parça ekliyorum bu arada. Kullanım yeri farklı. Soya filizlerini de koyuyorum .Tuz, susam ve hem renk, hem de aromasına bayıldığım köriden az bir miktar, yine bir tatlı kaşığı riviera eşliğinde. Deminki indikatörümüz ıspanaktı, burada mantar...




Enginar pişmeden bunları yetiştiremeyen, bu işi bıraksın, gitsin köşeden dürüm falan söylesin kendine. Pişmiş enginarı ters olacak şekilde, ama tam kapatmadan bir tabağa alıyoruz. Farkındayım, anlatamadım. Neyse, orasını geçelim. Yemeğin asıl özü burada devreye giriyor: Sumak ekşili sos. Sağolsun Kemal Kükrer Dayı üretiyor bunlardan. Yanındaki enfes nar ekşisi (nar ekşili sos değil, bizzat ekşisi) ile şu saçma market zincirinden temin edilebilir. Orijinal el yapımı ekşileri ne yapsam da uzun süre dayanmıyorlar maalesef.



Enginarı alıyoruz, bu sefer sızma zeytinyağından bir çay kaşığı (pişirirken riviera, salata vs gibi yerlerde sızma)  ve bir tatlı kaşığı susam ekşili sosu enginarın içine koyup, dipte toplanacağını bilsem de, kaşıkla enginara yayıyorum.




İlk sotelediğimiz alet ve edevatı, bu enginarı doldurmakta kullanıyor, 3 halka biberi de üstüne yerleştiriyor, bir miktar limon sıkıp üzerine, o ot neydi yahu, işte ondan bir adet koyuyorum. Aldığım şeylerin adını öğrenmem lazım. Bambu bıçağı, plastik doğrama tahtasında kullanan birinden beklenebilecek bir davranış bu tabii ki (bkz. üstteki fotoğraf)

Şimdiiiiiii, yancıları da nar ekşisi ile servis edeceğim için, "o ekşi, bu ekşi, biraz dengelemeli" şiirini yazıyor, besteliyor ve uygulamaya geçiyorum.

Peki burada ne lazım? İki malzeme. üç adet yarım santimetreden hallice kesilmiş dil peynirini tavaya alıyorum. 




Bu üç arkadaş, eriyip kaynaşıyorlar. Arkadaş dediğin kaynaşmalı. Üzerine iki dilim pastırma koyuyorum.




Ardından yemeğin el becerisi isteyen ilk kısmı, altı hafif yanıp katılaşmış peyniri üzerine katlıyorum. Yine de benim gibi, fotoğraf mekinesinin ipi tavaya sokulmamalı asla... (bkz. alttaki fotoğrafın sağ cenahı)




Tekrar bir katlama ile, enli bir rulo haline getirip, altlı üstlü çevirerek iyice kızartıyorum. Pörtlemeler durulana kadar devam etmek de buranın anahtarı. Kısık ateşten hallice, küçük gözde.




Bu arkadaşı tavanın dışına alır almaz katılaşır iyice ve çabuk soğur. (Açıkçası bunu da kendim uydurdum, lakin kesin daha sofistike türleri vardır. Kesin.). İkinci yeti isteyen kısım da burada; dağıtmadan sağlam ve keskin bir bıçakla dilimlemek. 

Sonrası, benden daha yaşlı olan şahane tabağıma biberli mantarlı edevatı alıp, üzerine nar ekşisi gezdirmek, enginarı yerleştirmek. Taze kıyılmış dereotunu bunlara serpmek, yanlarına da erimiş peynirli zamazingoyu koymak.

Maalesef, sunum yönüm oldukça zayıf olduğundan, pek güzel durmuyor ama, şahane bir yemek oluyor ve yemeği yaparken bacaklarıma tırmanmaya kalkan, sürekli gaklayan kedimin aç bakışlarına (bakışları hep aç) rağmen (otursun mamasını yesin, hem esktradan neler yuvarladı neler) mideye indiriyorum...



Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa